25 Kasım 2015 Çarşamba, 09:19

Eğitim Sen Tarsus Şube yöneticileri, öğretmenlerin sorunlarının acil çözüm beklediğini belirttiler.

Öğretmenlerin Çalışma Koşulları ve Sorunlarına Bakışı Araştırması' başlığı adı altında tespitlerde bulunduklarını ifade eden Eğitim Sen Tarsus Şube yöneticileri, "Siyasi iktidarın eğitimin ve ülkenin geleceğini olumsuz etkileyecek her türlü müdahalesine karşı, yıllardır savunduğumuz taleplerimizi dillendirmeye ve sonuç alıncaya kadar mücadele etmeye devam edeceğimiz bilinmelidir"dediler.

 

      Yayınlanan açıklamada şu görüşlere yer verildi:

 

      "Öğretmenlik mesleği açısından, uluslararası anlamda tek öğretmenler günü olan 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olmasına karşın, 12 Eylül sonrasında ilan edilen “24 Kasım Öğretmenler Günü” resmi olarak kutlanacak, her fırsatta mağdur edilen, “az çalışıyorlar”, “çok tatil yapıyorlar” diyerek siyasiler tarafından her fırsatta aşağılanan öğretmenlerin ne kadar “kutsal” bir iş yaptıkları hatırlatılarak, acil çözüm bekleyen en temel sorunları bile gündeme getirilmeden “resmi bir gün” olarak kutlanacak.

 

12 Eylül cuntasının bir ürünü olan “24 Kasım Öğretmenler Günü” 12 Eylül zihniyetinin ve günümüzdeki temsilcilerinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgesidir. Eğitim Sen'in 24 Kasım'ı öğretmenler günü olarak kabul etmesi demek; 12 Eylül rejimini, uygulamalarını ve düşüncesini benimsemek, TÖB-DER'in kapatılmasını ve binlerce öğretmenin mağdur edilmesini onaylamak, 12 Eylül ve AKP zihniyetinin yaratmak istediği “itaatkâr öğretmen” profilini kabul etmek anlamına gelmektedir.

 

Eğitim Sen, yıllardır dünya öğretmenlerinin evrensel mücadele günü olan 5 Ekim'i Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul etmekte ve kutlamaktadır. 24 Kasımı “Öğretmenler Günü” olarak ilan edenler, öğretmenlere içi boş ve gerçek yaşamda hiçbir karşılığı olmayan övgüler dizip, yıllardır yaşanan sorunların üzerini örterek günü kurtarmaya çalışmaktadır.

 

13 yıldır tek başına iktidarda olan AKP'nin öğretmenlerin giderek ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, artan iş yükünü azaltmak, insan onuruna yaraşır bir ücret almasını sağlamak ve eğitimin niteliğini en azından OECD ülkeleri ortalamasına taşımak gibi bir hedefi olmamıştır.

 

Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla zaten sorunlu olan eğitim sisteminde büyük bir alt-üst oluş yaşanmış, öğretmenler, öğrenciler ve veliler büyük sorunlarla karşı karşıya bırakılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı attığı her adımda, başlattığı her uygulamada öğretmenlerin, yardımcı hizmetli ve memurların daha fazla çalışabilmelerinin önünü açmak için çalışmakta, en temel taleplerimizi görmezden gelmektedir. Çalışma koşullarımızın giderek esnek, kuralsız ve güvencesiz hale getirilmesi, angarya çalışma uygulamalarının artması ve son olarak iş güvencemize göz dikilmesi, eğitim emekçilerini büyük bir tedirginlik ve karamsarlık içine itmektedir.

 

Eğitim emekçilerinin sorunları giderek artmaktadır

 

Türkiye'de eğitim sisteminin yıllardır çözülmeyen sorunları, öğretmenleri ve diğer eğitim emekçilerini, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla olumsuz etkilemeyi sürdürmektedir. Türkiye'de öğretmenlerin yıllardır karşı karşıya oldukları güçlükler, hangi şartlarda çalışmak zorunda oldukları bilinmesine rağmen sorunlarına kalıcı çözümler üretmek için somut adımlar atılmaması kabul edilemez.

 

Türkiye'de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır.

 

Öğretmenlerin yüzde 80'i geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda bırakılmış, üçte ikisi borçlanarak hayatını sürdürmek zorunda kalmıştır.

 

Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikaları nedeniyle siyasi iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın elinde adeta oyuncak haline getirilmiştir.

 

 Öğretmen açıkları sorununa kalıcı çözümler üretilmeyerek 300 bini aşkın işsiz öğretmenin ataması yapılmamış, bugüne kadar 40'ı aşkın işsiz öğretmen resmen intihara sürüklenmiştir.

 

Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamaları ile aynı işi yapan farklı statülerde öğretmen istihdamını gündeme gelmiş, kariyer basamakları ve performans değerlendirme uygulamaları eğitim emekçilerini birbirine rakip haline getirmiştir.

 

* Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması nedeniyle öğretmenler öğrencilerden çeşitli adlar altında para toplamaya zorlanan birer “tahsildar” durumuna düşürülmüştür.

 

Öğretmenlerin büyük bölümünde angarya çalışma ve iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmakta, özellikle 4+4+4 sonrasında yeni sorumluluklar yüklenerek angarya çalışmaya zorlanmaktadır.

 

Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, sürgün ve cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Her fırsatta Eğitim Sen üyelerine soruşturma açılmakta, bazıları hakkında sürgün, maaştan kesim cezaları

 

hatta memuriyetten çıkarma cezaları verilmekte, bu tür keyfi cezaların tamamına yakını yargıdan dönmektedir.

 

Hizmetli ve memurların yaşadığı ekonomik ve özlük sorunlar da yıllardır görmezden gelinmekte, tıpkı öğretmenler gibi hizmetli, memur, teknik ve idari personel de sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini talep etmektedir.

 

Eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır yaşadığı sorunlar karşısında sesini yükseltmesi, alanlara çıkarak sorunlarına çözüm araması, siyasi iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nı fazlasıyla rahatsız ettiğinin farkındayız. Kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi bastırmak isteyenlerin, Türkiye'nin çeşitli illerinde sendikamıza ve üyelerimize yönelik idari ve siyasi baskılarını arttırması bizler için tesadüf değildir.

 

Siyasi iktidarın eğitimin ve ülkenin geleceğini olumsuz etkileyecek her türlü müdahalesine karşı, yıllardır savunduğumuz taleplerimizi dillendirmeye ve sonuç alıncaya kadar mücadele etmeye devam edeceğimiz bilinmelidir.

 

Eğitim Sen olarak taleplerimiz;

 

Öğretmenler günü olarak 12 Eylül ürünü olan 24 Kasım değil, Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim tarihi esas alınmalı, öğretmenlere hak ettiği değer verilmelidir.

 

Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 13 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır.

 

Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir. Ek ders ücretleri günün şartlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmeli ve en az iki kat arttırılmalıdır.

 

Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim-öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır."

 

Eğitimde esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamalarına son verilmeli, performans değerlendirme ve iş güvencemizi hedef alan girişimlerden tamamen vazgeçilmelidir.

 

Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir.

 

Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplusözleşme düzenin yaratılması sağlanmalıdır.